İnsanların insanlıklarını ve vicdanlarını unuttuğu bir çağda yaşıyoruz. Öyle ki merhameti bile unuttuk… Sahi neydi bu merhamet? Biraz düşünelim… İlgi göstermek, şefkat beslemek, böyle bir şey olması lazımdı! Evet, lazımdı çünkü emin değiliz. İçinde bulunduğumuz bu dünyada insanların hayat standartları arasında büyük uçurumlar varken merhametten söz etmek ne kadar mümkün bilemiyoruz…Belki de en büyük hatayı kavramların içini yanlış bir şekilde doldurarak yapıyoruz.
Öyleyse şimdi biz kavramın ne ifade etmesi gerektiğinden önce kelimenin varlığına, nasıl meydana geldiğine biraz değinelim: Merhamet kelimesinin Türkçe’ninfarklı kollarında farklı söyleniş şekilleri var, Yarlıganç,Parsak, Ögüz, Kulbak, Ayam, Çuyur… Bunlar tespit edilen farklı söylenişlerden bazıları ve her biri Türkçe. Özellikle Türklerin Anadolu’da yaşamaya başlamaları ile birlikteTürkçe’de Farsça ve Arapça kelimelerin çoğaldığı su götürmez bir gerçek. Ele aldığımız “merhamet” kelimesi ise Türkçeye Arapçadan geçmiştir. Arapça rhm kökünden gelmektedir. Merhamet: Herhangi bir canlının acısını, kederini, mutsuzluğunu yüreğinde hissedip üzüntü duyma ve ona karşı yardım hisleriyle dolma, acıma anlamına gelmektedir. Öyle ki İbrahim kelimesi Suryânîce’de ve gerekse Arapçada aynı anlamda olup, “merhametli, yufka yürekli baba” mânâsındadır.“Rahm” kökünden türeyenrahmet, istirham, merhum, merhume, rahim, rahman ve merhamet kelimeleri Türkçeye Arapçadan geçen kelimlerdir. Bu kökten gelen kelimeler eski dünya dillerinde meşhur ve yaygındır; Akadcada rahîm (remu), merhamet eden tanrı (remânu), Aramice rahîm, merhamet (rhm), İbranîce rahîm, merhamet (raham), Hindçe iyilik tanrısı (Brahma) hep aynı kökten oluşmaktadır. Asurca, Aramice, Keldanice, İbranice, Arapça gibi tüm Sami kökenli Ortadoğu dillerinde “RHM” kökü sevgi ve merhametle ilgilidir.
İslamiyet’te ise merhametin yeri oldukça büyüktür. Ayet ve hadislerde sıkça bu kelime tekrarlanmıştır; Âl-i İmrânsuresi 132. ayet: “Allah’a ve elçisine itâat edin ki merhamet olunasınız.” Nisa suresi 110.ayet: “Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip sonra Allah’tan bağışlanma dilerse Allah’ıbağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur.” Bu örneklerinharicinde birden fazla ayette yine aynı tekrarı görüyoruz.
“Allah Tealâ rahmetini yüz parçaya ayırdı. Doksan dokuzunu kendi yanında tuttu, bir parçasını ise yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle bütün canlılar birbirine merhamet ederler. Hatta kısrak (emzirirken) yavrusuna basıp da zarar verir korkusuyla ayağını kaldırır.” (Buhâri, Edeb, 19; Müslim, Tevbe 21). “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.” (Buhârî, Tevhîd, 2).
Şimdi toparlayalım… Merhamet aslında insanlığın başlangıcından beri var olan bir duygu. Belki en çok annelerde fark edilir ama herkeste muhakkak vardır. Bu duygunun yoksunluğunu tek bir sebebe bağlamak eksik izahtan ileri götürmez bizi. İyisi mi etraflıca düşünelim nelere karşı merhametsiz olduğumuzu? Bu merhametsizliğin bizi ne kadar duyarsızlaştırdığını? Daha ne kadar merhametsizce yaşayabileceğimizi? Mesela kocaman betonların arasında yeşeren bir çiçeği sadece elde etmek uğruna kopartmanın merhametsizliğini ya da her seferinde burun kıvırdığımız mendil satan çocuğa birkaç kuruş vermememize rağmen tomarla paralar harcadığımız “hobi” malzemelerimizi…
Tabi ki bitmedi, yediğimiz ekmeğin kırıntılarını pencere önüne silkmek yerine çöpe silkmemizi, başka insanların koyduğu su kaplarına elimizdeki çöpleri fütursuzca atmamızı… Bunlar sonu gelmeyecek merhametsizlikler silsilesi aslında. Saatlerce konuşabiliriz başka insanların merhametsizlikleri konusunda çünkü bunu yapmak kolay.
Peki şimdi kendimizi düşünelim. Evet, evet kendimizi. Biz ne kadar merhametliyiz, neleri feda ediyoruz ya da edemiyoruz? Bunu da geçiyorum neleri feda etme ihtimalini kafamızdan geçirebiliyoruz? Buradan başlayalım işte merhamet etmeye. Bir çıkarımız olduğu için değil insan olduğumuz için başlayalım. “O yapmıyor neden ben yapayım” değil “O yapmıyorsa ben onun yerine de yapayım” diyerek başlayalım. Öncelikle çocuklarımızdan başlayalım, onlara daha iyi bir dünya bırakmak için değil onlarla merhametli bir dünya oluşturmak için başlayalım…Merhametin yalnızca her dilde farklı sembollerle ifade edilen ortak bir kelimeden ibaret olmadığını, bugün insanlığın su kadar, ekmek kadar ihtiyaç duyduğu bir duygu olduğunu bilerek başlayalım!