BAĞIŞLA(N)

Merhaba sevgili okur…

Ayların sultanından herkese merhaba.

“Kıl beni ey namaz” deyişini hatırlıyorum sevgili SenaiDemirci’nin, çocukluk yıllarımın namaza tutunduğum zamanlarından kalma masalsı bir ses gibi… “Tut beni ey oruç” da demiş miydi hatırlamıyorum. Ama bugünlerde, tam da hepimizin birilerinin bizi tutmasına ihtiyacı varken bir müjde gibi geldi Ramazan. Sizi ancak Rabbiniz için tuttuğunuz oruç alıkoyar fahşadan dercesine hem de… Asit yağmurları beklerken, gül yaprakları dökülürcesine başımızdan. 

Son günlerde kendime sıkça soruyorum: içine düştüğün kuyudan kim çıkardı seni? Hem de kuyunu kendi ellerinle kazmışken.  Ya bu bayram sevinci gibi sevginin ne işi var senin kara lekelerle kapkara ettiğin gönlünde? Bunca günaha bulanmışken dilin, ellerin ve gözlerin, kim aydınlatıyor tam en karanlık yerinde gecelerini? 

Hepiniz yapmışsınızdır evlerimize döndüğümüz şu günlerde. Eski fotoğraflara mutlaka bakmışsınızdır. Eski fotoğraflarımızla yenileri yan yana koydum az önce. Kendiminkileri değil sadece dostlarımınkini de. Henüz çok acı çekmemişken, henüz bağışlamaya yerimiz varken ışıldayan gözlerimizde hüzünlü bir buğu var pek çoğumuzun. İnsanoğlu böyledir. Haksızlık ettiğini hiç düşünmez. Bazıları gerçekten haksızlık etse de hiç öyle düşünmez… Oysa haksızlığı edenin bağışlanmaya; uğrayanın ise bağışlamaya suyun sabuna, toprağın yağmura ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyacı var! 

Bazen üzülürüz sevgili okur, hayallerimiz yıkılır. Dünyanın bütün yükü bizim üzerimizdeymiş gibi hissederiz. Dünyanın hay-huy’u arasında kendimizi bir lahza dinleyemeden görürüz güneşin batmaya yüz tutmuş kızıl yüzünü. Oysa denize atılmış bir taş gibi bir yer kaplamayan ama orada, o denizin dibinde olduğunu bildiğimiz taşların yüküyle yaşamaya çalışırız.

İşte şimdi tam vakti sevgili okur. Ne denizin suçu var ne taşın. Kim bilir taşı atan el de gönlündeki hangi yükü sığdırdı da fırlattı o taşı senin sularına hiç düşündün mü? Hangi yerinden yara almıştı da kalbindeki o koca ağırlığı senin taşıyıp taşıyamayacağını düşünemedi. Hayat böyledir, hepimizin acısı kendine biricik, kendine en ağırdır. Ve o ağır yükü en çok en yakınımızdakine fırlatıp rahatlamak isteriz. Onun gönlünün bize derya-deniz olduğunu biliriz. Oysa denizin de canı yanar diye düşünmeyiz. Çünkü attığımız taşa gönlümüzü yüklediğimizi asla fark etmeyiz. İşte bu yüzden Bağışla(n) sevgili okur… Taşı da atan eli de en çok da kendini bağışla ki acın hafiflesin, insin rahmet rüzgarına direnen yelkenlerin. Haydi bugün, bu yazıyı okuduktan sonra seni en çok kırdığını düşündüğün insanı ara. Halini hatrını, sor. Yapacak durumda değilsen kaldır ellerini ve onun için hayır dua et. Bütün ağırlıkların kuş olup uçtuğunu hissedeceksin kuş yüreğinden. 

O yüzden Rahmet ayı gelip çatmışken merhameti okyanuslardan hatta kelimelerin tamamından  yüce olan Rabbimize yalvarmanın tam zamanı sevgili okur. Bağışlanmak için, bağışlamanın tam zamanı…

Sağlıcakla…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: