Hasretnâme

Günün nihayete ermesine az kala bir telaştır almış başını gidiyor herkeste. Her sokaktan birileri çıkıp bir diğer sokağa doğru koşar adım yetişmek gayesinde büyük buluşmaya. Şimdi yola koyulma vakti. Dışarıya atılan ilk adımda hissettiriyor kendini ılık rüzgar. Bu koku… Apaçık kalbine davet edercesine dağılan şehrin kendine has kokusu. İşte istikamet de bu çağrının geldiği kalbe doğru. Binbir çeşit renkli binbir çeşit gülümsemeden heybenize aldığınız binbir çeşit selam ile yola devam ediliyor. İşte bir avuç denecek büyüklükte bir kutu yoğurt. Hiç bilmediğiniz bir dilde alıp kendi dilinizde teşekkür ederek yürürken işte bir dilim de ekmeğiniz oldu ve az ilerde dünyaları taşıdığını sanan minik bir yüreğin kucağı dolusu sulardan da bir tane alınca geriye yalnız yolu tüketmek kalıyor. Her adımı tadını çıkarmak istercesine ağır ve bir an evvel kavuşmak için bir o kadar hızlı atmak arzusunu aynı anda taşımak yürümek gibi basit bir eylemi ne kadar da karmaşıklaştırıyor o sırada. 

Her daim burada durmak şansına sahip olmuş o saat kulesini görünce derince bir iç çekip rahatlatıyoruz adımlarımızı. Dört bir yanı her koşana açık kapılarla çevrili o kalbe karşımıza çıkan ilk kapısından girince uçsuz bucaksız kurulmuş sofralardan yer bulmak için göz gezdiriyoruz. Yine hiç bilmediğimiz bir dille buyur ediliyoruz yanında boşluk olan bir kaç kişi tarafından. Uygun bir yere iliştikten hemen sonra herkes gibi yol boyu ellerimizde biriktirdiğimiz yoğurt ekmekleri önümüze indiriyoruz. Bir sessizlik çöküyor yavaşça. Sularımız elimizde farklı kelimelerle aynı duaları ederek, rüzgarında etkisiyle çıkan kenarlarını birkaç hurmanın tuttuğu poşet sofraların hışırtıları eşliğinde beklemeye koyuluyoruz o mukaddes çağrıyı. Saatimiz doluyor. Tüm bu telaşın tatlı vuslatı, Allahüekber diyerek başladı…  Sessizlik yerini dopdolu bir huzura bıraktı. Alışageldiğimiz dünya düzeni içerisinde görsek inanamayacığımız fakat buradayken pek normal gelen her dil, ırk, millet, sınıf ve renkten insanın aynı sofrada oluşu; sözde dahi zor birleştirdiğimiz bunca çeşitlilik işte olanca gerçekliğiyle bütün bütün diz dize ve aynı yoğurt, ekmekten alıyor lokmasını. 

Yaklaşık on beş dakika geçtikten hemen sonra el birliği ile hızlıca toplanıp namaza duruluyor. Selam verilmesinin ardından koşar adım en önde olmak gayesiyle içeriye yöneliyoruz. Her ne kadar şehrin kalbine gidiyoruz desekte esasen her birimizin kalbinin ta ortası varacağımız yer. Kalabalık biriktikçe yavaşlıyoruz. Fakat bu yavaşlama heyecanımızı bir nebze olsun bastıramıyor. Gül kokar derler buralar için hep ama sizi temin ederim daha önce böyle bir gül koklamamışsınızdır. Yerlerin ve etraftaki çoğu şeyin yeşil renkli olmaya başlamasından ve kokunun kuvvetlenmesinden iyice yaklaştığımızı anlıyoruz artık. Kısa mı uzun mu bilmediğimiz hayatımızda namazımızın hiç değilse iki rekatınıcennette kılmış olmak düşüncesine sarılarak Ravza-i Mutahhara ile buluşuyoruz. İşte benim kalbim, hepimizin kalbi, bu şehrin belki dünyanın kalbindeyiz şimdi. Burada olanların, yaşanan hislerin bir tarifini yapmak için epey kafa yorduysam da inanın bir açıklamasını bulamadım. Dedim ya gül gibi diye tasvir edilen şu kokuyu dahi herhangi bir gülde bulmanızın mümkün olduğunu zannetmiyorum. İsteyen herkesin hissedebilmesi duasıyla diyebileceğim sadece. 

Her gidenin bir hikâyesi vardır bu topraklara. Belki anlatacak onlarca şey biriktirebilmişsem bile orada geçirebileceğiniz en sıradan bir Ramazan gününden bahsetmek istedim. Zira kâinatın kalbini bağrında saklayan Mescid-i Nebevi şu sıra var olduğu günden bu yana en sessiz günlerini yaşamakta. Hem tüm bunlardan mahrum kalan bizler olmadık mı? Bu şehir var olan her şeyin yaratılış sebebi ile beklemekte iken uzak kalan bizler değil miyiz? Yıllarca rüyalarında gitmek hayali yaşatıp gidemeyen biri görülse: “ Nasip, çağrılan gider derler. “ cümlesi ile avutulurken, geçen bunca zaman ve daha ne kadar süreceğini bilmediğimiz bu hasretlikte hiçbir mümine nasip olmayışını bir düşünmek gerekmez mi? Tüm bunların düşünmek için geç kalmışlığın sonucu değil de düşünmeye sebep rahmet tokadı olması dileği ile hayırlı Ramazanlar…

Reklam

Hasretnâme” için 2 yorum

    1. Okumaya doyamamanıza sevindim fakat İremnur’un yeni yazısına yarın anasayfamızdan ulaşabilirsiniz sevgili hayran ☺️

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: