Sızmayı Bekleyen Huzme

“Affetmek” ile ilk karşı karşıya geldiğimde uzunca düşünüp durdum. Ne yazmalıyım, ne yazarsam iyiye vesile olurum diye düşündüm. Malum, konumuz kırgınlıklar ve biraz da kalp kırıklıklarıyla bezili. Ateşi harlamak yerine söndürmek niyetiyle oturdum masa başına. Zira affetmek fiilinin gerçekleşmesi için taraflardan birinin ya da birkaçının arasında yaşanmış olumsuzluklar olması gerekir. Bunun sadece anne/baba, eş, dost, sevdalık veyahut akraba ile yaşanması gerekmez. İnsanın kendisiyle olan kavgası bile zorluk olarak insana yeter. Kendini affetmeyen insandan çevresindekileri affetmesi beklenebilir mi? Beklense bile sağlıklı bir karar olur mu? Asıl affetme kendimizi affedince mi gerçekleşir? Cevaplanmayı bekleyen, cevabı da ancak yaşadıkça karşımıza çıkan birçok sorularımız var. Fakat bu yanıtları bulmak için bize verilmiş süreden de bihaberiz. İşte bu hayat ile ölüm arasındaki ince çizgide dengeyi sağlayabilmek ise imtihan…

Sizlere ufak ama tesiri biraz acı olan bir soru yöneltmek istiyorum. Affetmek mi daha zor, affedilmek mi? Bu soruyu ilk kendime yönelttiğimde afallamıştım, hatta aklıma bu soru neden geldi ki diye de düşünmüştüm. “Ruhuma ve kişiliğime yapılan kötülükler karşısında affeden konumda olmak mı zordu, yoksa bu dediklerimin aynısını bir insana yaptığımdan ötürü af dileyen konumda olmak mı?” diye içime sordum. İki ihtimalinde canımı yaktığını fark ettim. İşin içinden çıkamayınca Allah’ın kelamından ve Efendimiz ‘in (s.a.v) sünnetlerinden bu soruna da çare bulacağıma inandım. Zira bu çıkmaz ancak ilahi bir cevapla çözülebilirdi ve beni tatmin edebilirdi.

“Bir kötülüğün karşılığı ona denk bir davranıştır; ama kim bağışlar, düzeltme yolunu tutarsa onun mükâfatını Allah verir. Hiç şüphe yok ki O haksızlık edenleri sevmez. Haksızlığa uğradığı için karşılık verenlere gelince, onlar aleyhine bir yol tutulamaz. Kınama ve cezalandırma ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere saldırıda bulunanlara yöneliktir. Onlar için elem verici bir azap da vardır. Ama kim sabreder ve bağışlarsa, işte bu güçlü irade gerektiren işlerdendir.” (Şûrâ, 42/40-43)

Bu ayet üzerinden özeleştiri yaparak gerçekçi bir şekilde her şeyi önüme serdim. Gerçekten de beşer olarak çoğu zaman kötülük karşısında iyilikle durmak nefse ağır gelir. Bu hepimizin bildiği bir gerçektir. Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi bize o hak belli ölçülerle verilmiş olsa da affetme yolunu tutmak hem ahlaki hem de kulluk bakımından çok daha yücedir. Yazılarımızı okudukça aklınıza sizi üzen insanların gelmesine sebep olup, belki uzun süredir gün yüzüne çıkmamış duygularınızı açığa çıkarmış olabiliriz. Ama bu durumu fırsata çevirip, kalbimize yük olan insanlardan sıyrılma vakti sizce de gelmedi mi? Artık hayatımızda yer almayan, söz hakkı sahibi etmediğimiz insanlar için bir yerlerde negatif duyguları barındırmak mı daha cazip, “Allah’ım o kişi veya kişileri yalnızca senin rızana erişmek için affediyorum ve sana sığınıyorum” demek mi?

Ölüm gerçeği sizlere bu durumda da eşlik etmeli. Her kimle ne denli zorluklar yaşadınız bunu bilmem imkânsız. Açılan yaralar, dökülen yaşlar, nefessiz kalınan zamanlar cennetinize vesile olsun. Sizdeki yaranın boyutunu ve derinliğini de bilemem. Bazen insan kalben affetmek istemez. Ne vicdanı ne de aklı buna izin vermez. Fakat hakkı konuşmak adına bunları da yazmak zorundayım. Aylar, yıllar geçtikçe insanların değişebileceği gerçeğini unutmamak gerek. Hiçbirimizi bir gün önceki biz değiliz. Ne siz, ne ben, ne de onlar. O kişilerin Allah’tan diledikleri af ihtimalini göz ardı etmemek gerek. Kim bilir bize acı çektiren insanların hidayetlerine, Allah ile bağlarının kuvvetlenmesine vesile olmuşuzdur belki de. Sizi üzen insanlar için Allah’a yalvardığınız, sığındığınız, dertleştiğiniz o geceleri düşünsenize. Size kötülük etmiş o kişi, Allah ile sohbet etmeniz için bir aracı olmuş. İyi ya da kötü. Bunu tartışmıyorum. Fakat bu ihtimal için bile olsa o insanları yolumuzdaki taşlardan etmeye gerek var mı? Velev ki yok o ihtimal. Ama biz o ihtimal varmış gibi, o insanları kalbimizde yük etmeden bize biçilen ömrü pak bir kalp ile sürdürmeye gayret edeceğiz Allah’ın yardımıyla. Önce kendimizi affedeceğiz, sonra kırdıklarımızdan ötürü Allah’tan af dileyeceğiz, en son da Allah rızası için affedeceklerimizi affedeceğiz. Bu zaman alabilir ama yapabileceğimize tüm kalbimle inanıyorum ve bunu için dua ediyorum. En güzel merciye, en adaletli olana işlerimizi ve kalbimizi teslim edince kurtulacağız, dünyevi prangalardan. Kendinize acıyın, merhamet gösterin ve affedin. Bize verilen emaneti nurlarla bezemek için her türlü kötü duygudan beri duralım.

Kalbinizi, acılarınızı ve ömrünüzü Allah’a emanet ederek, kapanışımı her alanda düstur edindiğim ayetlerden biriyle yapmak isterim.

“Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (A’râf, 7/199)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: