Af Yolunu Tut

Belki de her şey affetmekle başlayacak. Ayrılık son bulacak, toprak suya kavuşacak. Affederse bir baba, oğluna yeniden sarılacak. Bir annenin içten içe erimesi son bulacak. Ferini kaybetmiş sarı ampul floresanla coşacak. Bir baba daha affederse, bir kız daha canına susamayacak. Takvimden bir yaprak daha düşmeyecek. Güne bakanların mevsimi hiç geçmeyecek. Ne güzel bir şeydir affetmek, bilebilsek keşke! Ayaklarımıza taktığımız prangaları çözebilsek. Bunca yükü yüreğimize reva görmesek. Hafiflesek bir uçurtma misali, gökyüzünde süzülebilsek.

Bu hayatı kurşun gibi ağırlaştırıp, karanlığı üzerimize çeken biziz: kırılmaz inadımız ve muhteşem gururumuzla. Biziz en çok af dileyen, en az affeden. Oysa her şey affetmekle başlayacak. Affederse bir çocuk annesini, belki de kaybettikleri yılları telafi edebilecekler. Affetmek yerine yıllarca kendinden daha çok beslediği öfkesi ve nefretiyle, mutsuzluğa kucak açarsa, aklı yaşayamadığı yıllara takılıp kalacak, affedemedikçe yaralayacak, yaralarken daha çok kanayacak. Bu bir iç kanamadır ve ancak af bu kanamayı durdurabilir.

Çocuklar hangi sebepten kavga etmiş olurlarsa olsun, barışmak için üstlerinden gecenin geçmiş olması yeterli olur. Tatlı bir uyku o minicik kalplerini yumuşatır. Güneş’in ilk ışıklarıyla gözlerini açarlarken sabaha, içlerinde hınçtan eser yoktur. Görülmüş ama hatırlanmayan bir rüya gibi anımsarlar kavgalarını. Sebebi çoktan uykuda unutulup gitmiştir. Hiç konuşmadan affederler birbirlerini. Tekrar beraber oyun oynamaya başlarlar. Çocuklar kadar kolay affedip huzurla uyuyabilsek keşke. Belki de hiç yaşlanmazdık o zaman; ay ışığında ağarmazdı saçlarımız, ellerimizin üstündeki damarlar belirginleşmez, acı acı gülümsemezdi kahvemsi lekeler. Eskiler bu yüzden mi uzun yaşarlardı acaba, affedebildikleri için mi?

Kim bilir kaç kere affetti toprak havayı, hep yağmur yağdırmadı ya! Affetmese gül yetişir miydi dallarda. Sokaklar portakal çiçeği kokusuyla mest olur muydu? Affetmese bir kadın unutulan yıl dönümünü, dünyaya bir çocuk daha doğar mıydı?

Öyle yüce öyle geniş bir konu ki affetmek, üzerine ansiklopediler yazılabilir. Bırakın ansiklopediler yazmayı, affı en güzel anlatan kitabın (Kur’an) kapağını bile açmıyoruz. Diyelim açtık, anlamadık. Anladığımızı da varsayalım, hani okumuş, görmüş elhamdülillah iman etmiş insanlarız ya! O yüzden anladık varsayalım. Ama ne yazık ki hayatımıza sirayet ettiremedik. Hayatımıza geçirmiş olsak, tavuğuna kış dedi diye küs kalır mıydı komşu komşuya. Düşmanlıklar zeytin ağacı gibi iki üç kuşak sürer miydi? Oysa ne güzel anlatıyor affı; affetmeyi her kesten daha çok seven, daha çok bilen ve herkesten daha çok affeden:

O takva sahipleri bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever” (Âli-imrân:134)

İşte Allah affedenleri böyle vasıflandırıyordu ve muhabbetini bahşediyordu.

Onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet” (Maide:13)

Evet yine de. Çünkü böylesini takvaya daha layık görüyordu El-Afüvv. Yüce yaratıcı, her günahımızda her ihanetimizde bizi nasuh bir tövbeyle affediyorsa, biz neden affedemiyoruz birbirimizi? Koca dağları biz mi yarattık? Bir hata, bir yanlış, bir anlık gaflet, cahillik yada hainlik… Bu kadar mı zor bağışlamak, aldığı nefesi biz mi verdik ? Kemiği Allahtan eti bizden mi yoksa? Bu yüzden mi bu kadar böbürlenme? Canını biz verdik diye mi kendimizde bu hakkı görüyoruz?

İnsan gerçekten de hüsranda. Hepimiz birbirimizin duasına birbirimizin affına muhtacız. Evet bizi merhamet kurtaracak. Zeytin dalına tutunan eller yaşatacak bizi. Mayınlar döşemişiz kalbimize, her ayak basana patlayan. Affetmek erdemliliktir, tadına varamamışız. Canımız yandıkça yakmayı hak bellemişiz bir kere. Daha narkoz etkisindeyken iyileştik sanmışız, iyileşememişiz. Dünya bu, bizden büyük. Onun yangınlarına karşı, bir bardak su ile sönmez içimizdeki yangınlar. Affetmek karşımızdakinden çok bize iyi gelecek. Üzerine beton dökülmüş çocukluğumuzun, gençliğimizin ellerinden tutup çıkaracak. Bedenimizle ruhumuzun vuslatına şahit olacak. Belki bir af, ölü doğmuş bir bebeğe can verecek. Bombalanmış topraklarda yeniden rengarenk çiçekler yetişecek. Bir kervan çölde bir kuyu bulacak belki. Azat et kendini hapsettiğin kafesten.

Belki acıdır, ihanettir, hainliktir gördüğün ama sen yine de af yolunu tut. Tut ki yüreğine su serpebilesin. Gökyüzü maviymiş, sonsuzmuş güzelliği görmelisin.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: