DİKKAT ET SARSMASIN TOPRAK SENİ

Neydi karanlık vakti bir çift ayağı sokağa düşüren şey?

Adım adım sığınmacı aratan neydi?

Ah bu başını alıp gidememenin verdiği kahır

Seni ne serin bir gecede yayılan hanımelininin kokusu bastırdı

Ne de bir dostun omzu okşayan yumuşak bir dokunuşu

İnsan hep mi kendi uzletinde bir yerde durulur

Belli ki avuç içlerin patlamış havanda su dövmekten

Tahılın tadına varamamış, 

Hayatın cömertliğinden nasibini alamamışsın

Kalbura atmışsın ömrünü

Ne varsa ya elemiş ya da öğütüp vermişsin aç midelerin önüne

Sen solmuş papatya, kim bilir hangi toprağın sılasını çekiyorsun

Sen genç ve güzel kadın, yüzün neden yüz yıldan daha tükenik?

Hangi kara bulutun gölgesi düşmüş boz bulanık gözlerine?

Ya sen madenci çocuk, kaç metelik aldın büyümek için?

Ne acelen vardı diye sormadılar mı sana?

Göstermedin mi tiksinç ellerini buruşuk yüzlere

Yazmıyor hiç bir belgede özgeçmişin biliyorum 

Adının sanının olmadığı bu topraklarda

Kimliğini bulman zor onu da biliyorum 

Ama dik tut iskeletini

Sen bu dünyanın tek mağlubu değilsin ki

Sana gülüşler yakışır, masum umutlanışlar, aldanışlar, 

Yine, yeniden inanışlar

Dökük dişlerinin penceresinden göğe uzanışlar

Seç hangi yıldızı gözüne kestirdiysen

Herkes en parlağını seçmez mi zaten

Herkes biraz herkese benzemez mi zaten

Sahi neydi insanı insan benzeten şey?

İki ayak bir baş mı?

Renk desen yanından geçmez

Siyahlar ve beyazlar diye ayırıyorken ırklarımızı

Evler, giysiler, yiyecekler, konfor hiçbiri birbiriyle denk değil

Peki ne olabilir bizi birbirimize benzeten şey?

Yer ve gök mü?

Evet evet bu olabilir galiba 

Neticede aynı yeryüzüne basıyor aynı gökyüzüne bakıyoruz

Maalesef bu da değil

Dünya herkes için bu kadar romantik değil

Kimileri ayağı toprağa değmiyor

Mermer zeminler kaşmir halılar döşeli evlerde

Kimileri başını kaldırıp göğe bakacak fırsatı bulamıyor

Ama sanıyorum bizi birbirimize benzeten

O bir parça merhamet olabilir

İnsanlığa atfedilmiş ama insanlığın nasibini alamadığı o merhamet

Belki buydu, rahat yataklarımızda uykularımızı kaçırtan

Serçe çırpınışıyla uyukluyor bedenim

Rüyalarımda siyah gerdanlı dalgıç kuşu ne alaka

Dört yanım beton, balta değmemiş ormanlar ne alaka

Erişilemeyecek olana bu ilgi niye?

Tanımadığım acıların sızısı içimin dehlizlerinde bir yerlerde

Didik didik etsem ne fayda 

Heybeden haybeye anlamsızlıklar, kayboluşlar

Bir şeylere yetememenin dolaştığı o sancı

Tahripkar bakışların bıraktığı enkazla baş başayım

Vicdanımın duvarları üstüme üstüme geliyor 

Ama uyku bastırıyor daha fazla direnemiyorum

Bırakıyorum kendimi rüya aleminin koynuna

Yine deniz, göl, kıyı, kuşlar ve ormanlar karşılıyor beni 

Bu kadardı işte sızı

Bir uykuya direnemeyecek kadar cılız önemsiz

En güzel rüyaları kendime pay edecek kadar bencil

Uzaktan, hep uzaktan seyrettik

Cam ekranların ardında bıraktık tüm kötü şeyleri

Hasıraltı ettik ne kadar pislik varsa

Dağın çok az kısmını gördük

Ama toprak hareketli, toprak genç, toprak tez canlı

Kanı kaynıyor toprağın ölüme

Sarsılıyor yer yerinden

Daha ne kadar dayansın ki zaten üzerindeki günahların ağırlığına

Dikkat et toprak ölüme susamış, ölüm sana

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: