İYİLİK AHDİ

Selamlar! Bu ay da sizlerle sohbet edebilme fırsatının mutluluğu içerisindeyim. Bu seferki konumuz güzel, çok güzel… Hani olur ya bazen bazı kelimelerin tanımını yapamaz, soyut anlamına dalınca işin içinden çıkamaz hale geliriz. Benim için “mesuliyet” de o kelimelerden biri. Fakat sizlerle doğru bir iletişim kurmak adına tek kelime ile mesuliyetin bendeki karşılığını ifade edebilirim. Mesuliyet; yani söz. Yalnız buradaki söz, kelam olan söz değil; vaat yükü taşıyan söz. Doğduğumuzdan andan beri kat be kat artan; maddi-manevi; zor-kolay mesuliyetlerimizden bahsediyorum. 

Sahibi olduğumuz her mesuliyet, muhataba karşı verilmiş bir sözdür. Ah, o kadar derin noktalara kadar uzanıyor ki bu tutulması gereken sözler, alnı ak çıkartması umulan mesuliyetler… İnsanların günlük hayatta, toplum içinde birbirlerine olan mesuliyetlerinden, kendisinden beklentisi olan benliğine duyduğu mesuliyete kadar bunları derinlemesine konuşmak mümkün. Lakin iyiliğin mayasıyla dünyaya gelmiş, azığı da iyilik olması gereken insan mesuliyetinden bahsetmek istiyorum. Zira negatif saydığımız ortak şeyleri dillendirip ruhunuzu daraltmak istemem. Bu yazının da bir mesuliyeti var. Sizlere iyiliği yaymak… Öyleyse başlayalım.

“Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar iyilik yaparlarsa biz de iyilik yaparız; zulmederlerse biz de zulmederiz”, diyen zayıf karakterli kimseler olmayın. Bilakis iyilik yaptıklarında insanlara iyilik yapmayı, kötülük yaptıklarında ise onlara zulmetmemeyi içinize (bir ilke olarak) yerleştirin.”” (Tirmizî, Birr, 63) 

Bu Hadis-i Şerif’in hayırla vesile olacağına inancım o kadar fazla ki… Şimdi odağınızı hadisin parantez içerisindeki kelimeye vermenizi isteyeceğim: ilke. Bu ilke öyle bir sorumluluk ki, yaşam boyu bizimle yaşaması gereken, içimizde yeşertip büyütmekle sorumlu olduğumuz bir ödev. Elbette bunu yapmak zaman zaman nefsimize ağır gelecektir. Lakin özel olarak bu konuya değinmeyi istiyordum. Çünkü zulümlerle, haksızlıklarla, kötülüklerle etrafımızın çevrelendiği şu yakın zamanlarda, bu hadis bizlere iyiliği tekrar tekrar hatırlatacaktır. Öfkeden zirveye vardığımız anda, zalim karşısında dayanılmaz acı duyduğumuzda, kötünün sözüne ve bakışına maruz kaldığımızda, işte tam da bu anlarda aklımıza bu hadisi getireceğiz. Öfkemiz, gözyaşımız, hüznümüz zalim karşısında zayıf karakterli olmaktan alıkoymalıdır bizleri. Çünkü bu Müslüman olmanın bize yüklediği mesuliyettir. Kötünün de iyinin de anahtarı, iyi olmaktır. Yalnızca iyi olmak… Bu iyiliği çok yönlü düşünmemiz gerektiğine de önemle değinmek isterim. Kötülük karşısında iyilik kalkanına sarılmakla birlikte, okunacak bir kitap, yazılacak bir yazı, yetiştirilecek bir evlat ya da öğrenci, geliştirilecek şuurlu Müslüman kişiliği, kazanılacak güzel ahlak, edilecek bir dua veya kelam da zalimin planlarına, kalbine atılmış bir ok olacaktır. Bizim en önemli mesuliyetlerimizden olan bu ilkeyi içimize yerleştireceğiz. Unutmayalım ki bizim okumuz kimseye yara aldırmayacak, yaraları saracaktır…

“Onlar (takvâ sahipleri) bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.” (Âl-i İmrân Suresi/134)

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: