Etraf ne kadar da sessiz, ölüler terk etmiş olmalı şehri
Terk etmiş olmalı ruhlar bedenleri
Havada ağır bir ölüm kokusu
Zifte boyanmış geceler, gündüzler hep mavi
Toprağın beti benzi atmış istifra ediyor günahları
Yağmurun da yağdığı yok zaten
Hiçbir pişmanlık suya karışmıyor
Siyah saçlara aklar en çok karışan
Öyle sert ve inatçı
Göze batan bir beyazlıkla
En çok yakışan yüzlere bir mahcubiyet, bir mahzunluk
Herkeste bir alışılmışlık ki heyecanını kaybetmiş
Demini alamamış çay, demini alamamış insanlar
Dili yakan çiğliğin dumanı üstünde
Tatsız ama sıcak, kışı kurtaracak gibi
Gökyüzü kamış üzerimizden haberimiz yok
Yeryüzüne fazlaca kapılmaktan
Daha nelerin kayıp gittiğinin farkına varamamışız
Düşünceler, bazen bir giyotin gibi keskin
Her gece aynı saatlere ayarlı, beyin ölümünü gerçekleştirmek için
Hep geç bulmuş erken kaybetmişiz hissi
Nasıl bir kör talih hep aynı hastalığa yakalanmışız
Oysa sokağı dönerken yakalanmamış bir suçlu polise
Kurtulmuş vicdanından
İnsanlarla dost ama hayvanlar ve bitkilerle sırdaş olmuşuz
Belki çekingenlikten belki güvensizlikten
Ahraz dillere emanet etmişiz sırrımızı
Kış geceleri fakirliğin kara dumanı dağılır mahalleye
Zehir emziriyor anne bebeğine
Bir kere de zenginliğin gözü kör olsun desin birileri
Yakalasın bir beddua hak edenin yakasından
Nedir bu kalplerdeki kayıtsızlık anlayamıyorum
İnsanların gücü yetecek gibi değil
Yıldızlar zabıt tutsun her kötülüğü
Şahitlik edecek olanlar vicdanına el bassın
Yoksa içinde adalet, tutmasın hiçbir kitabı başının üstünde
Etraf ne kadar da sessiz
Terk etmiş olmalılar şehri
Oysa en çok mezarlıklar sever ağaçları
Ölülerse yağmur sonrası çam kokusunu
Cinayet dosyalarıyla dolu mezarlıklar
İçi toprakla doldurulmuş kapatılmış kadavralar
Leş kokusu ne kadar da uzakta
Kavruk un kokusu şimdi burnumda tütün
Arşınladığım yerler bir zamanlar ne kadar tanıdıksa
Bir o kadar yabancı şimdi geçtiğim her eşik,
Saptığım her dönemeç
Annesinin elini bırakmış da kaybolmuş bir çocuk tedirginliği
Büyüdükçe küçüldüğümü hissediyorum
Nereye kaçsam beni tutup yakalayan kement geçmişim
Şiddetli bir kamçı inişi çıplak bedenime
Oysa diz yaralarım olsun isterdim çocukluğumdan kalan
En kötü alnımda birkaç dikiş izi
Ama iltihap tutmuş, şişmiş, açık yaralar miras kaldı
Kaç kere döndüm ölümün kıyısından
Kaç kere bağışlandı canım açıkları kapatmam için
Debelendim, çıkarım sandım en balçıklı çamurlardan
Daha beter saplandım bataklığın orta yerine
Geçmiyor geçecek sandığımız hiç bir şey
Bir zamanlar uykumu bölerken beyaz bir güvercin
Her şey yarıda kalmıştı
Sabah namazlarına ertelenen yakarışlar
Söylenmemiş sevgi sözcükleri
Sıkı, sımsıkı sarılışlar
Yeminler, sözler, pişmanlıklar
Telafi edeceğim, gün ışığına kavuşturacağım ne varsa hepsi yarıda kaldı
Dönüp baktım geriye başka ne kaldı diye
Geç inanışların getirdiği erken kaybedişler