Merhaba sevgili okur.
Nisan’ın ortasından, evlerimizin kurulu düzen odalarından hatta kalplerimizin saatin akrep ve yelkovanı gibi tek bir mutluluğa ayarlanmış tıkırtısından hepinize merhaba.
Gün geçmiyor ki çocukluğumuzdan beri izlediğimiz bilim-kurgu filmlerini aratmayan hatta bazılarına göre onların hayat sahnesine uyarlanışı olan olaylar yaşamayalım. Her ne olursa olsun vücudumuzun en küçük parçasından bile küçük bir varlığın bütün dünyada yüz binleri canından ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Önceki sayılarımızda yazıma “ülke olarak zor zamanlardan geçiyoruz” diyerek başlıyordum. Artık “dünya olarak zor zamanlardan geçiyoruz” sevgili okur…
Mahza olarak sizlere böyle bir süreçte kalemimizle destek olalım istedik. Tek bir duyguyu her dilde on binlerce kelimeyle ifade etmek belki mümkün. Ancak her duygunun insanın içinde uyandırdığı his tıpkı o duygunun kendisi gibi biricik. Belki şu an bu satırları okuyanların arasında “kıymetlim” dediğini böyle zor bir zamanda yapayalnız toprağa emanet etmiş olanlar var. Toprak bizim aslımızdan, onun emanete hıyanet etmeyeceğinden eminiz… Ya biz???
Biz ne kadar aslımıza sadığız sevgili okur? Yaratıldığımız toprağın üzerinde hoyratça gezindiğimizin, kabe kabe kalpler kırmışlığımızın, hatır – gönül yıkmışlığımızın, Allah’ın emaneti olan anne-baba-evlatlarımızı kapı önlerine bırakmışlığımızın, hayâmızdan, sabrımızdan, paylaşmadan çoğalamayacağımız gerçeğini unutmuşluğumuzun faturasını bahar vakti bir kiraz dalında açan çiçeği doya doyaseyredememekle, günün yoğunluğundan aramaya, hal-hatır sormaya bir türlü elimizin gidemediği akrabalarımızı, dostlarımızı iç çekerek özlemekle ödüyoruz!
Kısacası insanlığımızı unuttuğumuz yerden imtihan ediliyoruz. Kıyıya vuran masum bedenler için bir slogan atamayışımızın, bir yumruk kaldıramayışımızın, bombaların altına vicdanlarımızı koyup teker teker susturduğumuz yerden, “Allahuekber” demeye utandığımız, utandırıldığımız, dünyaya bulandırıldığımız yerden biricik Rabbimizin azameti ve yüceliği ile yeniden tanıştırılıyoruz. Haydi birlikte uyanalım sevgili okur!!! İstiklal Şairi’nin de dediği gibi:
“Baksana kim boynu bükük ağlayan?
Hakk-ı hayatın senin ey Müslüman!
Kurtar o biçareyi Allah için,
Artık ölüm uykularından uyan!”
Ölüm yalnızca ruhun bedenden ayrılması değildir elbette ruhu besleyen; vicdan, merhamet, güzel ahlak olmadıkça ve biz geçmişimizden kuvvet alarak bunları yeniden bir zırh gibi kuşanmadıkça dünya zalimlerin ve inançsız kimselerin elinde çar çur olmaya devam edecektir. Uyanalım, sevgili okur… Bu imtihanı uyanışımıza bir vesile bilelim. Sosyal medyanın insanı kahkahalara peşine buhrana boğan ortamlarından uzak kalıp içimizin uzun zamandır boş bıraktığımız tevekkül odalarına dönelim…
Sağlıcakla ve muhabbetle kalın…