Mor salkımlı ağaçların dallarından gelen
Her meyve gibi sonu toprakla bitmeyen bir sevda bu
Kara kavruk sözlerim
Sümbüllü bahçelerim var benim
İçerisinde kan kırmızı bir nar ağacının olduğu
Yürürken sonu gelmeyen her sonda yeni bir başlangıca eren
Bu yüzyılın aşkları gibi değil bu bahçenin sevdalıları
Bırakmıyor, kopmuyor yârinden ve yarınından
Adım atılan toprak cennet kokusu veriyor
Kuşların sesi ise henüz bestelenmemiş nice türküye gebe
Ağaçlar doğa ile bir dargın bir barışık sallıyor dallarını
Bu sonbahar mevsimi diğerlerinden farklı
Yapraklar dökülmüyor, rüzgâr esmiyor
Hava inadına güneşli ve de bulutsuz
Yarım kalanların tamamlanmasını bekliyor mevsimler
Gönülden başka her yarım tamam oluyor beklendikçe
Zaman bazı şeylere ilaç değil zehir gibi geliyor
Türkülerde çalan matemli tüm sözler bestelenmiş tüm notalar
Ne kadar dize var ise hepsi ciğerine zerk oluyor adamın
Ayrılıkların sevdaya dâhil olduğunu kabullenemiyor yürek
Kendi kendine ayrılmadan sevebilmekte mümkün diyor
Sırtını kan kırmızı nar ağacına dayama vakti
Kahrında hoş lütfunda hoş deyip sabretmenin tam kıyısındayız
Gelenden çok gidenler ile vedalaştığımız zamanların içerisinde
Sevdalara hasret ayrılıklara alıştığımız günlerdeyiz
Sükût
Belirsizlik
Ve hissizlik
Ne var ise canda her biri sensizlik
Elimde bir kâğıt ve de mürekkebi olmayan bir kalem
Ne yazamayacağımı bile bilmediğim aralıklardayım
Sırtımı yasladığım ağaçtan başka halimi anlayanım da yok
Yaprak
Dal
Ve toprak
Geldiğimiz gün gibi buralar her yer kurak
Öz suyunu içiyor ruhum
İçtikçe susuyor
Susadıkça sükût ediyorum
Vakit geri dönmek için çok geç
Mutluluklara bağlı yaşayanlardan ayrılıyorum
Yola revan olup gitme vakti
Ağacımın yapraklarını sırtıma alıyor
Dünyadan öteye gidiyorum…